1 - باب مَا
جَاءَ فِي
الْقِرَاضِ.
1. Kar Ortaklığı
حَدَّثَنِي
مَالِكٌ،
عَنْ زَيْدِ
بْنِ أَسْلَمَ،
عَنْ أَبِيهِ
أَنَّهُ
قَالَ :
خَرَجَ عَبْدُ
اللَّهِ
وَعُبَيْدُ
اللَّهِ
ابْنَا
عُمَرَ بْنِ
الْخَطَّابِ
فِي جَيْشٍ
إِلَى
الْعِرَاقِ،
فَلَمَّا
قَفَلاَ
مَرَّا عَلَى
أبِي مُوسَى
الأَشْعَرِيِّ
وَهُوَ
أَمِيرُ
الْبَصْرَةِ،
فَرَحَّبَ
بِهِمَا
وَسَهَّلَ،
ثُمَّ قَالَ :
لَوْ
أَقْدِرُ
لَكُمَا
عَلَى أَمْرٍ
أَنْفَعُكُمَا
بِهِ لَفَعَلْتُ،
ثُمَّ قَالَ :
بَلَى هَا
هُنَا مَالٌ
مِنْ مَالِ
اللَّهِ،
أُرِيدُ أَنْ
أَبْعَثَ
بِهِ إِلَى
أَمِيرِ
الْمُؤْمِنِينَ،
فَأُسْلِفُكُمَاهُ
فَتَبْتَاعَانِ
بِهِ مَتَاعاً
مِنْ مَتَاعِ
الْعِرَاقِ،
ثُمَّ تَبِيعَانِهِ
بِالْمَدِينَةِ،
فَتُؤَدِّيَانِ
رَأْسَ الْمَالِ
إِلَى
أَمِيرِ
الْمُؤْمِنِينَ،
وَيَكُونُ
الرِّبْحُ
لَكُمَا.
فَقَالاَ :
وَدِدْنَا
ذَلِكَ.
فَفَعَلَ،
وَكَتَبَ
إِلَى عُمَرَ
بْنِ
الْخَطَّابِ
أَنْ
يَأْخُذَ
مِنْهُمَا
الْمَالَ،
فَلَمَّا
قَدِمَا
بَاعَا فَأُرْبِحَا،
فَلَمَّا
دَفَعَا
ذَلِكَ إِلَى
عُمَرَ قَالَ :
أَكُلُّ
الْجَيْشِ
أَسْلَفَهُ
مِثْلَ مَا أَسْلَفَكُمَا
؟ قَالاَ: لاَ.
فَقَالَ
عُمَرُ بْنُ
الْخَطَّابِ :
ابْنَا
أَمِيرِ
الْمُؤْمِنِينَ
فَأَسْلَفَكُمَا،
أَدِّيَا الْمَالَ
وَرِبْحَهُ.
فَأَمَّا
عَبْدُ
اللَّهِ
فَسَكَتَ،
وَأَمَّا
عُبَيْدُ
اللَّهِ فَقَالَ
: مَا يَنْبَغِى
لَكَ يَا
أَمِيرَ
الْمُؤْمِنِينَ
هَذَا، لَوْ
نَقَصَ هَذَا
الْمَالُ
أَوْ هَلَكَ
لَضَمِنَّاهُ.
فَقَالَ
عُمَرُ : أَدِّيَاهُ.
فَسَكَتَ
عَبْدُ
اللَّهِ
وَرَاجَعَهُ
عُبَيْدُ
اللَّهِ.
فَقَالَ
رَجُلٌ مِنْ جُلَسَاءِ
عُمَرَ : يَا
أَمِيرَ
الْمُؤْمِنِينَ
لَوْ جَعَلْتَهُ
قِرَاضاً.
فَقَالَ
عُمَرُ : قَدْ جَعَلْتُهُ
قِرَاضاً.
فَأَخَذَ
عُمَرُ رَأْسَ
الْمَالِ
وَنِصْفَ
رِبْحِهِ،
وَأَخَذَ
عَبْدُ
اللَّهِ
وَعُبَيْدُ
اللَّهِ ابْنَا
عُمَرَ بْنِ
الْخَطَّابِ
نِصْفَ
رِبْحِ الْمَالِ(
Zeyd, babası
Eslem'den şöyle rivayet etti: Ömer b. Hattab (r.a.)'ın oğulları Abdullah ve
Ubeydullah (r.a.) bir ordu ile Irak seferine çıktılar. Dönüşlerinde Basra valisi
Ebu Musa el-Eş'arî'ye uğradılar. Ebu Musa el-Eş'ari (r.a.) onları çok iyi
karşıladı ve:
«— Size faydalı
olabileceğim bir iş gelse elimden mutlaka yapardım» dedi. Sonra da:
«— Evet, burada hazineye
ait biraz mal var. Ben onu Emiril-Mü'minine (halifeye) göndermek istiyorum.
Size borç olarak vereyim, onunla Irak'tan biraz mal alır, Medine'de
satarsınız, ana parayı Halifeye teslim edersiniz. Yapacağınız kar da ikinize
ait olur.» dedi. Onlar da kabul ettiler. Ebu Musa el-Eş'arî (r.a.) böyle yaptı
ve Ömer b. Hattab (r.a.)'a malı onlardan almasını yazdı.
Abdullah ve
Ubeydullah (r.a.) Medine'ye gelince aldıkları malı sattılar ve kar sağladılar.
O malı Hz. Ömer (r.a.)'e verdiklerinde o:
«— Bütün ordu
sizin gibi borç aldı mı?» diye sordu. Onlar da: «— Hayır» dediler. Bunun
üzerine Ömer b. Hattab (r.a.):
«— Ey
Emiril-Müminin'in oğulları, demek siz borç aldınız, hem malı ve hem de karı
ödeyiniz.» dediğinde Abdullah sustu. Ubeydullah ise:
«— Ya emirel
müminin, bu kar sana ait değil, çünkü bu mal, noksanlaşsa veya helak olsaydı
biz yine onu ödeyecektik» dedi. Hz. Ömer (r.a.) tekrar:
«— Ödeyiniz»
dediğinde, Abdullah yine sustu, Ubeydullah ise aynı şekilde karşı çıktı. Bunun
üzerine Hz.Ömer (r.a.)'ın meclisinde bulunanlardan biri:
«— O malı kırad
(mudabere) yapsanız ey müminlerin emiri» diye fikir beyan etti. Ömer (r.a.)'de:
«— Onu kırad
(mudabere) yaptım» dedi ve ana para ile karının yarısını aldı. Oğullan
Abdullah ve Ubeydullah (r.a.) da kann diğer yansını aldılar.